12 Ağustos 2017 Cumartesi


HİNDİSTAN:KALBİMDEKİ MELODİ










Bazı kitaplar vardır; “okudum hayatım değişti” veya “başucu kitabım, aklıma estikçe açıp okuyorum” dersin. Kimi kitaplar kişide farklı duyguları tetikler, adeta içinde bir yerde gizli kalmış, hapsolmuş tutkuları alevlendirir, ya da kendine bile itiraf edemediğin duygularını, korkularını, utançlarını senin yerine yüksek sesle dile getirir. Bazen, işte tam ben de böyle düşünüyordum veya ben kahramanın yerinde olsaydım asla böyle davranmazdım dersin. Ve bazıları da alır götürür seni, olay örgüsünün geçtiği, kahramanın havasını soluduğu yerlere, mekanlara, şehirlere…  


Fotoğraf pinterestten alınmıştır.


   Özellikle son yazdığım halleri bana yaşatan bir kitap var; Cinius yayınlarından “Hindistan: Kalbimdeki Melodi”. Sebla Kaplan’ın bu ilk kitabı. Adından da anlaşılacağı gibi Sebla’nın 2 aylık Hindistan seyahatinin güncesi. Hindistan, farklı kültürleri tanıma, uzak diyarlara gitme arayışlarımın doruk noktasına çıktığı lise yıllarından beri zaten ilgimi çekiyordu. Fakat ne yazık ki hala gidemedim desem, neyse... 


Sebla’nın kitabı işte benim Hindistan merakımı depreştiren kitaplardan biri oldu. Sebla arşınladıkça Rishikesh ve Goa’nın sokaklarını ben de onunla gezdim her yeri…
    Tapovan’da yokuşları tırmandım, Laxman Jula köprüsünden sallana sallana ama her an maymun saldırısı endişesiyle geçtim, Köpekli Sadhu, koltuk değnekli adam ve dişsiz adamla sohbet ettim. Goa’da Arambol’de kumsalda güneşlendim, yoga pozlarına girdim gün batarken, kimi Hintlilere sinirlendim... Bazı arkadaşlarına ben de kızdım, hatta az bile söylemişsin Sebla dedim… 


Rishikesh

Sebla’nın kimi zaman hissettiği o sıkışmışlık duygusunu ya da korkularını ben de paylaştım. Bazı yerlerde ve anlarda, hiç demediniz mi sizde “ne işim var benim burada” diye. 

Yüreğinin sesini dinleyen genç bir kadının ruhunun çalkantılarına kulak kabarttım zaman zaman… 
      

“Hindistan: Kalbimdeki Melodi” bir günce, kurmaca değil. Bana kalırsa günce yazmayı (hem de bunu tüm samimiyetiyle ve cesaretiyle yapmış) iyi kotarmış Sebla. Duygularını sayfa sayfa çok rahat bir şekilde okuyucuya geçiriyor.


Fotoğraf google görsellerden

       Bu yazıyı okuyunca tabi hemen gezi kitabı sanmayın efenim “”Hindistan: Kalbimdeki Melodi”yi. Yoga’dan, Klasik Hint müziğine, yogik beslenmeye, Hashimoto tiroidi’nden iyileşmeye, Hint kültürüne kadar tanrılar ve tanrıçalarla bezenmiş bir kişisel dönüşüm hikayesi… Ve hemen kitabın arkasında da Sebla’nın şifalı yemek tarifleri ile çok sevdiği arkadaşı Tülay’ın sizin için hazırladığı bir mandala yer alıyor. 
       


Sebla, efsane grup Beatles’ın 1968’de gittiği ve böylece popülerliği artan, dünyanın yoga başkenti, Himalayaların eteklerinde, Ganj nehrinin kıyısındaki, Hinduların kutsal şehri, Rishikesh’e, 2 aylığına klasik Hint müziği çalışmaya gidiyor. Fakat Rishikesh, Tapovan’daki serüvenini 1 ayda sonlandırıyor ve oradan da Goa’nın uçsuz bucaksız kumsallarına atıyor kendini. 


Goa... Fotoğraf google görsellerden

Bu seyahatte bildiği toprakları adımlıyor Sebla ama yepyeni bir heyecanla, tümden değişen yeme alışkanlığına ayak uydurmaya çalışarak ve hep tutkuyla, hayalleri ve hedefleriyle, sorularla fakat her şeyden önemlisi, yüreğinin, ruhunun güçlü sesini duyarak ve dinleyerek…



      Yazarını tanıdığım için bu kitap benim özel evet… Hatta kelimelere dökemeyeceğim kadar özel…
“Ben bir yolculuğa çıktım; içinde koskoca bir orman ve usul usul akan bir ırmak… Bu yolculukta keşfettim bu ormanı ve içindekileri… Bir rehber vardı yanımda; Sebla. Yol gösterdi ormanın derinliklerine inerken, o ırmağın akışını duyarken. Yoga bir yol benim için, içimdeki doğayı, ormanı, o ormanı besleyen ırmağı keşfettiren ve tabii ki Sebla da yol gösterici. İlk yoga öğretmenim değil ama bana o keşfi yaptıran kişi. Sesi, mantraları, ruhu, sohbeti, günün moda deyimiyle enerjisi beni her seferinde alıp, doğamın tüm renklerine seyre daldırıyor. Seyyah oluyor, özgürleşiyorum “an”da… Yogayı Sebla’yla deneyimlemediyseniz hala, sohbeti bile bir başlangıç…”



İşte böyle bir ruhken Sebla, benim için kitabı da o kadar önemli…Nisan ayının sonuydu Sebla’nın kitabını bitirdiğimde. 30 Nisan akşamıydı ve not düşmüşüm defterimin kenarına; “Yeni bir ay başlıyor. Güzel bir ay, yeni başlangıç, yeni bir yol… Kendimi daha çok dinlemeliyim, özümü tanımak için… Teşekkürler her şey için, herkes için…” 
Her sohbetimde beni hayallerime biraz daha yaklaştıran Sebla’ya beni yoldan çıkardığı için, sizlerin huzurunda tekrar teşekkür ediyorum ve onun kitabından birkaç alıntıyla baş başa bırakıyorum sizi. Bu arada ikici kitabı heyecanla bekliyorum Sebla’cım… 




“Teşekkür ettiğim her şey ve herkes aslında ne kadar da birbirine bağlı. Biriyle tanışmasam, diğeriyle tanışamayacağım kişilerle dolu olan hayatımda, her şeyi izleyen, gören, olduran ve hepimizi birleştiren sevgili Yaradan’a teşekkür ederim.”



“…Krishna’dan eğitim aldıktan sonra geçen zamanda ne kadar değişmiş olduğunu hissettim. Kendisine saygım sonsuzdu. Ama karşımda artık hocam oturmuyordu. Krishna’nın kendisi oturuyordu. Çok garip bir histi bu. Bugüne kadar dünyada gördüğüm en iyi yoga hocalarından biriydi, halen öyleydi, ama “hocam” hissi kalbimden sönmüş gibi hissediyordum. İnsanın gerçek hocasının, kendi olduğunu görmemi bir kez daha sağlamış oldu bugünkü varlığıyla...”

“… iyi ve kötü, düalitenin ortaya koyduğu yansımalardı, her insanın içinde iyi ve kötü vardı. Ama bunu aşanlar, iyinin bir ışık gibi hayatlarına sızmasına ve çevrelerine yansıtmaya izin verebilenlerdi.”


“… Otelin arabasına binip şoför eşliğinde havalimanına doğru yola koyulduk. Şoför oldukça konuşkan genç bir adamdı. Hindistan seyahatimin nasıl geçtiğini sordu. Ne anlatsam eksik kalacaktı, birkaç cümle de anlatmak mümkün müydü? Havalimanına geldiğimizde arabadan inmeden önce, “Hanımefendi, bir insan iyi olduğunda iyi insanları hayatına çeker, kötü olduğunda kötü insanları hayatına çeker” dedi ve bavullarımı indirmek için arabadan dışarı çıktı. O inince, sanki tüm hayatımı saniyeler içinde gözden geçirmeye çalıştım. İyi miydim, kötü mü? İyi olduğumu düşünüyordum, demek ki hayatıma giren tüm insanlar iyilerdi. Arada üzüldüğüm durumlar yaşadığımda kötü diye nitelendirdiğim kişiler gerçekten kötüler miydi? Ya da o dönemlerde ben mi kötüydüm ki kötüler hayatıma girmiş oluyordu? Ya da kötü hissettiğimde belki de kötü durumları hayatıma çekmiş oluyordum. Tam tersi iyi hissettiğimde, iyi insanları ve olayları hayatıma çekmiş oluyordum. Evet, işin sırrı buydu.  
Hindistan’dan ayrılırken, son hatırladığım bu taksicinin söyledikleri olarak kaldı. İyi ve kötü olmak bir seçimse, ben iyi olmayı seçecektim. Her zaman, olabildiğince… Hindistan sürprizler ülkesiydi. En ummadığın anda bu taksici gibi biri çıkıp, belki de zamanını bile hatırlamadığın bir anda sorduğun bir sorunun cevabını bilgece verebiliyordu.”

Not; Sebla’nın kitabına internetten de ulaşabilirsiniz. İşte linkleri; 
-http://www.dr.com.tr/Kitap/Hindistan-Kalbimdeki-Melodi/Egitim-Basvuru/Kisisel-Gelisim/urunno=0001700264001

-https://www.kitapstore.com/urun/421839/kitap/cinius-yayinlari/sebla-kaplan/hindistan-kalbimdeki-melodi/

Pinterestten


Çok kitaplı, bol kahkahalı ama hep okumalı günleriniz olsun…